13 Haziran 2019 Perşembe

Pasaport Nasıl Alınır??

Merhaba sevgili okur. Bu yazımda 2019 mayıs ayında edindiğim umumi(bordo) pasaport alış hikayemi anlatıyor ve genel anlamda pasaport almak için gerekenler hakkında bilgi veriyor olacağım.

Öncelikle pasaport almak için gerekenler:

-Kimlik veya türevleri,
-2 adet biyometrik fotoğraf,
-Pasaport harç ve cüzdan bedeli dekontu,
-Randevu alma,
-Varsa eski pasaport,
-Öğrenci belgesi (harçsız pasaport için),


Yeşil pasaportunun süresi dolan her birey gibi benim de artık bordo pasaporta ihtiyacım olunca başvuru işlemlerimi başlatmış oldum. Öncelikle internetten biraz araştırma yaptım ve gerekli evraklar için hazırlık yaptım.

Biyometrik fotoğraf artık bir çok resmi evrakta kullanıldığı için fotoğrafçıların hemen hepsi nerede kullanacağınıza göre seri bir şekilde fotoğrafı hazırlıyorlar. Buradaki önemli kısım fotoğrafı hangi belgede kullancağınız söylemek. Çünkü pasaport, kimlik, ehliyet veya vize başvurularında hep biyometrik fotoğraf kullanılır ama boyutları aynı değildir.. Ücreti değişkenlik gösterebilir ama ben 4 tanesine 30 TL gibi bir ücret ödedim.

Ardından bu linkten ve google üzerinden de bulabileceğiniz nüfus müdürlüğünün anlaşmalı olduğu bankalara giderek doğrudan gişeden cüzdan ve harç ücretini yatırdıktan sonra müdürlüğe giderken götüreceğiniz ödeme dekontunu almanız gerekiyor. Dekont ıslak imzalı ve kaşeli olmalı. Buna dikkat etmelisiniz. Bu arada ben (4+) 10 yıllık pasaport aldım.

Ücretler ise böyle:


Randevu alma süreci ise oldukça basit. Nüfus ve vatandaşlık işleri genel müdürlüğü sitesine girerek kimlik bilgilerinizi doldurduktan sonra size en yakın müdürlüğe göre randevu alıyor ve saatinde orada olarak işlerinizi hallediyorsunuz.

Bu süreçte beni en derinden etkileyen elbette pasaport ücretleri oldu. Geçtiğimiz birkaç seneye göre yüzde elli civarında ki artışlar gerçekten düşündürücü. Galiba kağıda zam geldi... Öte yandan müdürlükte ki memur benden bir adet fotoğraf istedi ve onu da taratıp iade etti. Yani neden 2 adet isteniyor anlamış değilim. Eski pasaportumu da verdim kendisine. Üzerine "İptal edilmiştir!" kaşeleri bastıktan ve deldikten sonra geriye verdi, yani pasaportunuza el konulmuyor. Bu noktada vize başvurularında ibraz etmek isteyebileceğiniz eski pasaportunuzdaki vizelerin fotokopileri için bir sıkıntı olmuyor.

Ben süreci başlatmaya karar verdiğim gün bana en yakın müdürlük için ertesi gün sabahına randevu buldum. Bankadan gidip paramı yatırdım. Akşam iş çıkışı fotoğraf ve fotokopi işlerimi hallettim. Ertesi gün sabahtan randevuyu gerçekleştirdim ve 10 dk civarı sürdü. 3 gün sonra pasaportum başvuruda belirttiğim işyeri adresime PTT tarafından teslim edildi. Yani evde yokum pasaport gelirse alamam geri gider gibi bir durum yok. Zaten pasaport PTT'ye teslim edildiği an PTT tarafından cep telefonunuza bilgi mesajı iletiliyor.

NOT: Pasaport, Sürücü Belgesi ve Kimlik belgeleri yaygın olarak bilinenin aksine Emniyet Müdürlükleri'nden değil artık Nüfus Müdürlükleri'nden temin edilmektedir.

Evet tüm süreç böyleydi.

Merak ettiğiniz şeyler için bana Instagram ve Facebook üzerinden ve mail adreslerimden ulaşabilirsiniz.

Bol şanslar.

Hasan ERCAN
13.06.2019
İstanbul

12 Haziran 2019 Çarşamba

Neredeyim? Neler Yapıyorum? ve Müjde :)

Merhaba dostlar.

Yazmayalı epey zaman oldu.(Bunu demesem olmuyor..) Dolayısıyla yazacak şeyler de birikti. Ama videologlar çoğaldı ve belki de insanlar okumaya uğraşmak yerine izlemeyi tercih ediyor. Yalan yok ben de aynı onlar gibiyim bir bakıma. Ama olsun, seviyorum her ikisini de..


Peki neler yapıyorum ve niye hiç yazmıyorum? Yada devamı gelmesi gereken yazılar nerede? Hepsi taslak halde bloğun bir köşesinde editlenmeyi bekliyorlar. Bu durumun iki sebebi var aslında. Öncelikle son içeriğin geldiği 2017 yılından beri çok sular aktı hayatımda. Askerlik olsun iş arama süreci olsun epey yıprattı diyebilirim. Bu süreçte oldukça geniş zamanım olsa da hani derler ya çöp zaman işte öyleydi genellikle. Kafa  bir şey ile meşgul iken yazılar genelde özensiz oluyor ve ben düzeltme işine çok zaman harcamaktan hoşlanmadığım ve yazıyı doğallığı ile yayınladığım için hiç yazmama eylemi baş gösterdi. Yada dediğim gibi yazılıp parça parça düzeltme bekleyen yazılar birikti.

Neyse gelelim özete.

Bu süreçte askerlik hizmetimi yedek subay olarak tamamladım, yeşil pasaportumun süresi bitti ve 7 yıllık laptopumu emekliye ayırıp bir masaüstü sistem toparladım ve fazlaca pc oyunlarına sardım. Psikolojik açıdan en iyisi olan ise bir iş sahibi oldum ve evimi kurdum. Bu aralar ülkenin durumu almış başını gitmiş iken bir iş bulabilmek zordu ve şükredilmesi gereken bir şey idi yani şükürler olsun.

Güzel taraf.

İşim yurtdışı bağlantılı olduğu için yeni bir pasaporta ve dolayısıyla vizeli seyahat dönemine geçtim (:(() ve işyeri vasıtasıyla schengen vizesi sahibi oldum. Bu ne kadar iş için alınmış olsa da ufak kaçamaklar için bir engel değil ve aklımda kalan birkaç ülke içinde planlar yapmaya başladım.

Şuan bu yazıyı yazarken aklıma gelen 2019 Pasaport Alma ve Almanya Schengen Vizesi yazıları da kısa zamanda gelecektir. Bloğuma baktığımda en çok reyting alan yazının Ulusal Vize Alma yazım olduğunu düşünürsek aslında iyi de olacak gibi.

Ve son olarak bisikletim. Aslında bu arkadaş biraz minyon ve küçük bir şey ama sizleri kendisiyle yalnız bırakayım. Ayrıntılar ve şehir turları yakında geliyor olacak..


Gelecek iş ve gezi seyahat yazılarımı her zaman ki gibi burada paylaşıyor olacağım.

Merak ettiğiniz şeyler için bana Instagram ve facebook üzerinden ve mail adreslerimden ulaşabilirsiniz.

Fotoğraflar kendi çekimim olup ve tüm hakları saklıdır.

Kendinize iyi bakın ve hoşçakalın.

Hasan ERCAN
12.06.2019
İstanbul

6 Eylül 2017 Çarşamba

Flixbus ile Stockholm'den -> Malmö'ye geçiyorum..

Merhaba sevgili okur. Bu yazımda 2016 eylül ayında yaptığım kuzey avrupa turumun sadece bir gününü kapsayan malmö şehir turumdan bahsedeceğim. 

Malmö için günlük planım öncelikle el-yüz yıkayıp tazelenmek, ardından kullanmayacağım eşyaları uygun bir yere bırakmak (emanetçi veya locker) ve kahvaltılık bir şeyler almak; daha sonra turizm ofisinden biraz bilgi almak ve şehir haritası edinmek; tüm gün şehri gezdikten sonra internetten biletini aldığım ve akşam 17.50'de kalkacak olan Nettbuss otobüsü ile meşhur Oresund Köprüsü üzerinden geçerek Kopenhagtaki hostelime ulaşmaktı.


Yorucu, stresli ve internetsiz bir flixbus yolculuğunun ardından sabah 07.30 sularında Malmö'ye gelen tüm şehirler arası otobüslerin yolcu alıp bıraktığı durakta duruyoruz. 15-20dk önce Turning Torso'yu uzaktan görünce ben zaten biraz yaklaştığımızı fark ediyorum ama bölük pörçük uyku sebebiyle emin olamıyorum tabii. Google street view da daha önceden aşina olduğum için ilk görüşte tanıyorum tren garını ve çantalarımı sırtlıyorum. Arabadan inip şöyle bir etrafı süzüyorum hatta bir süre donuk vaziyette durakta oturuyorum. Daha sonra otobüs yoluna devam edince bende kalkıp yavaş yavaş tren garına gitmeye karar veriyorum.


Sabahın erken saatlerinde indiğim için henüz şehir yeni yeni hareketleniyor bu saatlerde. Bu hareketlilik ilgimi çektiğinden gara gidiyor ve insanların işe giderken ki koşuşturmalarını izliyorum bir süre. Saat 09.00'u geçerken içşesim; "Hacı bütün gün burada mı oturacaksın? Kalk hadi..."diyor ve zıplıyorum banktan. Çantadan kıyafetlerimi alıp lavaboya geçiyor ve güne hazırlıyorum kendimi. Hemen ardından sırt çantamı az önce otururken gördüğüm kilitli dolaplara bırakıyorum 6 saatlik ücretini ödeyerek.. Tren garının interneti bolca kullandıktan sonra turizm ofisine (Tourist Information) doğru yol almadan önce gar içindeki marketten kahvaltılık bir şeyler alıyorum. Bu arada sabah saatlerinde tren garında uzunca bir süre oturmamın sebebi şehrin oldukça küçük olması ve kopenhag otobüsüme göre locker süremi (6saat) olabildiğince verimli kullanmak.


Ofis hemen garın karşısında olduğu için çok zorlanmıyorum bulmak için. Ofisteki memurlar çok güler yüzlü ve yardımsever kişiler olmalarının yanı sıra aynı zamanda şehrin küçüklüğü sebebiyle biraz da ezik gibiydiler :) Bunun sebebi birçok turistin Malmöyü günlük geziler için kullanması sanırım. Yoldan karşıya geçerken gördüğüm şehir bisikletlerini de sormadan edemiyorum memura. Lakin pekte kullanışlı olmadıklarını söyleyerek beni hemen yakındaki bir kiralık bisiklet dükkanına yönlendiriyor harita üzerinden. Etrafta çok fazla bisiklet ve bisiklet parkı olduğu için dükkanı biraz zor buluyorum. Daha sonra ehliyetimi rehin bırakarak pedallamaya başlıyorum.

Flixbus'tan indiğim sokaktan eski çarşıya dalarak yola koyuluyorum. Baltık denizinde yüzme planları yaparak geldiğim için öncelikle sahil kısmının olduğu tarafa doğru yol alıyorum. Banliyö mahallerinde kamerama bolca malzeme çıkıyor yol üzerinde. o sokak senin bu cadde benim diye diye varıyorum sahile. İnsanlar bir bir düşmeye başlıyor bu saatlerde kıyı şeridine. Bende bisikletimi elime alarak iskelenin birine çıkıp güzel kareler yakalamaya çalışıyorum. Bu esnada fark ediyorum ki insanlar iskele ucundaki odada üstlerini değişip denize atlıyorlar. İşte bu fırsat diyerekten yanlarına gidiyorum. Suya baktığımda dibi görünse de yosun ve köpüklü olması beni pekte çekmiyor kendine.. Haklı bahaneler bularak denize girmekten vazgeçiyorum.


Yolun ilerisindeki parka doğru tekrar pedallamaya başlıyorum bu esnada. Şehir içlerinde bazı alanlara bisikletlerin girmesi yasak olduğu için parka girerken çekinsem de sorun olmuyor. Parkta sabah sporu yapan, bebeklerini gezdiren veya ben gibi bisiklet süren insanların arasından geçerek Turning Torso'nun da bulunduğu Västra hamnen mahallesine geçiyorum.


Burası genellikle büyük şirket ofislerinin, lüks otellerin, konutların, akıllı rezidansların ve marinanın bulunduğu bölge. Turizm ofisindeki memur da buraya gelmemi ve herkesin orada olacağını söylemişti zaten. Kıyı şeridinden tam bir attıktan sonra biraz da iç kesimleri gezmeye koyuluyorum. Dünya üzerinde görüp görebileceğim her türlü lüks arabayı görüp birkaç fotoğraf aldıktan sonra başlangıç noktama doğru yol alıyorum.


Özellikle sabah saatleri hava sıcaklığı normal olsa da Västra hamnen'dan ayrılmaya başlarken puslu bir havayla beraber yağmur esintisi ve peşinden yağmur yüzünü göstermeye başlıyor. Aslında Västra hamnen tren garına bisiklet ile 5dk desem yeridir ama ben rotamı şehrin diğer tarafından çizdiğim için öğle saaterine kadar turlamış oldum bu küçük şehri. Aşağı kısımda rotamı görebilirsiniz.


Öğle saatlerinde neredeyse her yeri gezmeme rağmen ilgimi çeken bir Türk restoranı bulamadığım için Stortorget Meydanındaki Burger King'e uğruyorum ve karnımı doyuruyorum. Bu esnada ücretsiz internet ile görmediğim yerleri araştırıyor. Arda kalan zamanı değerlendirmek için planlar yapıyorum. Bu sırada hafif sağanaktan da bir miktar kendimi koruyorum tabii :)

Yemeğin ardından meydan çevresinde bulunan birkaç dükkanı gezip hediyelik eşyalar satın alıyorum.
Özellikle küçük peluş oyuncaklar hediyelik için ideal bu noktada. Bu zaman zarfı içerisinde yolda yürümeme dahi engel olan rüzgar ve yağmur fırtınası birden yok oluyor. Bir iki yere daha uğradıktan sonra bisikletin teslim saati akşamüstü 5 olmasına rağmen erkenden götürüp veriyorum kiraladığım dükkana.

Tam anlamıyla filmlerde görülen günbatımı (Sunset) saat 4e doğru tren istasyonunun duvarlarını sarıya boyarken tren garı çevresindeki çimlik alanda müsait bir yere çöküp abur cuburlarımdan yerken müzik eşliğinde günbatımını izliyorum.


Sabahın köründe işe giden insanlar iş dönüşü olduğu için bir hareketliliğe sebep oluyor bu saatlerde tren garı çevresinde. E tabii sokak sanatçıları da bir güzellik katıyor aynı ortam.. derken Kopenhag otobüsü bizi almaya gelmiş bile..

Evet yıllardır ismini duyduğum ve biraz da merak ettiğim Malmö ve Turning Torso'yu görmüş olduk. Sırada Oresund Köprüsü üzerinden geçerek Kopenhag(Copenhagen) şehir turu var..

İçerik neredeyse tam bir sene sonra gelse de anılar henüz taze ve yazdıkça hatırlanıyor :)

Merak ettiğiniz şeyler için bana Instagram ve facebook üzerinden ve mail adreslerimden ulaşabilirsiniz.

Fotoğraflar kendi çekimim olup ve tüm hakları saklıdır.

Sonraki Kopenhag yazımda görüşmek üzere.

Hoşçakalın.

Hasan ERCAN
06.09.2017
Erzurum

19 Ağustos 2017 Cumartesi

Erasmusa gidiyorum. Kafamda deli sorular! :D

Merhaba sevgili okur. Bu yazının oldukça geç geldiğini farkındayım. Şuan belki ilk kez bir yazımı okuyorsun ve yorma beni hadi anlat diyorsun ama giriş-gelişme-sonuç olsun diye uğraşıyoruz burada, azıcık sabret ;-) Neyse içeriğimiz başlıktan da anlaşıldığı üzere " Ben şimdi Erasmus için yurtdışına gidecem..." hadi varsayalım " Lublin'e gidecem, ama nasıl giderim nereden giderim veya orada naparim ya da burada yaptığım şunu orada da yapabilir  miyim " sorularına yönelik bir içerik olacak. Heh bitti..


Öncelikle şunu bir oturtalım kafamıza. Orası normal sen, ben gibi insanların yaşadığı bir yer ve çekinmek veya korkmak için bir sebep yok. Rahat olalım.
İnanın bu konuda merakı hat safhada olan çoğu arkadaşımıza fb üzerinden yardım ediyorum ve öyle sorular geliyor ki bu adam mı Erasmus yapacak diyorum ve gülümsüyorum. Ama yanlış anlaşılmasın hepinizi seviyorum. Bu cesareti gösteremeyen insanların varlığını bildiğimden...
Derdinize çare olalım haydi. Soru-Cevapşeklinde gidelim:

S1- Yurtdışına ilk ayak bastığım ülke ile gideceğim ülke aynı değil. Vizeyi nereye göre almalıyım ya da gideceğim ülke beni kabul eder mi?? ve türevleri..
C1- Şimdik.. bir ülkeden herhangi bir vize almak demek seni o ülkeye elini kolunu sallayarak alacakları anlamına gelmez bu bir. Sınır kapılarında kabul edilmemek durumu her zaman vardır zaten bunu bildiğini varsayarlar. İkincisi bu durum şuan biraz muallak. Uluslararası arenada bize karşı olan tutum ülkelerin fevri ve hukuk dışı uygulamalara gitmelerine sebep olabiliyor. Olay şu; örneğin schengen vizesi alındığı zaman, ki d tipi ulusal vize bunun geniş kapsamlısıdır, nereden alınırsa alınsın istenilen ülkeden bu schengen ülkelerine giriş yapılabilir. Biz Türkler olarak Almanya üzerinden yoğun olarak polonyaya vs. giriş yaptığımız için Almanlar kendilerince bazı zamanlar zorluk çıkarabiliyorlar. İstatistik ver derseniz geçen seneye kadar 20 kişiden birine problem çıkabiliyordu diyebilirim. Önerim size orada sorulduğunda heyecan yapmamanız ve Erasmus kabul mektubu gibisinden işe yarar bir kaç belge gösterebilecek durumda olmanız. Biraz da iletişim kurma yeteneği elbette ☺️
S2- " Eylül ayında Polonyaya gideceğim ama nasıl gitmeliyim. Direkt olarak Varşova mı yoksa Berlinden veya Ukrayna üzerinden otobüs le mi gitmeliyim??" ve türevleri...
C2- Para varsa ve kısa sürsün diyorsan bin İstanbul - Varşova Thy Uçağına. İnince de gideceğin yere trenle veya otobüsle gidebilirsin. Diğer türlü genel olarak kullandığımız yol Lviv veya Berlin e uçakla gidip oradan otobüs ile Polonya ya ulaşmak. İkinci yol ucuzdur ve biraz heyecanlıdır :) Ekstradan zaman kaybedersiniz ama çok güzel duygular yaşarsınız. Seçim sizin. Fiyatlara bir göz geçirdikten sonra yüzünüzdeki gülümsemeyi görür gibiyim ☺️
S3- "Tr de kullandığım kredi/banka kartları yurtdışında geçerli mi??" ve türevleri
C3- Üzerinde MasterCard/Visa yazan her kart dünyanın her yerinde geçerlidir dostlar. Tek yapmanız gereken kartı yurtdışında kullanıma açtırmak ve kartın bağlı olduğu tel numarasını yurtşında kullanıma açtırmaktır.
S4- "Tr de kullandığım tel hattımı orada kullanabilir miyim?" ve türevleri
C4- Aylık milyarlar harcarım sorun değil dersen cevabımız evet. Diğer türlü oraya gittiğimizde ücretsiz şekilde herhangi bir operatör den aldığımız hat ile işimizi görüyoruz...
S5- "Ülkeye girince 50euro bozdursam yeter mi?" ve türevleri..
C5- Bu tarz hareketlere hiç gerek yok dostum. Sebebi ise havalimanı olur, tren garı olur veya otogar vb. buralarda bulunan Exchange Office ler o kadar çok komisyon alır ki aklın uçuklar. Dolayısıyla atıyorum havalimanından tren garına gidecek kadar para bozduruyor sonra tren garında tren bileti kadar para bozduruyoruz ki zaten üç kuruş paramız var oda helak olmasın. Elbette varsa öncelikli olarak kredi/bankamtik kartımızı kullanıyoruz. Onlardan da bankalar komisyon keserler yabancı ülkede olduğunuz için ama çok değil...

He bu arada bu soruların birçoğuna oraya vardıktan sonraki birkaç gün içinde cevap bulacaksınız ama neyse..

Editler elbette gelecek..

Sorularınız ile beni Instagram ve facebook üzerinden meşgul edebilirsiniz Şimdilik hoşçakalın.

Hasan ERCAN
19.08.2017
İZMİR

23 Eylül 2016 Cuma

Stockholm'e gidiyorum!

Merhaba sevgili okur. Bu yazımda sizlere Eylül ayında yaptığım 1 haftalık Avrupa turumun ilk durağı olan İsveç'in başkenti Stockholm'de geçirdiğim kısmından bahsedeceğim.


Yolculuğumu Pegasus Havayolları ile yapıyorum ve İzmir Adnan Menderes Havalimanı'ndan (ADB) başlıyor. Öncelikle Sabiha Gökçen Havalimanı'na (SAW) iniyorum sabah saat 07.00 sularında. İç hatlar terminalinden çıkıp yaklaşık 5 dk lık yürüyüşün ardından dış hatlar terminaline giriş yapıyorum. Yeşil(Hususi) pasaport sahibi olmamdan ötürü tahmin ediyorum ki OHAL sebebi ile ne mobilden ne online olarak ne de pegasus kiosklarından check-in yapamadığım için mecburen check-in sırasına dahil oluyorum. 20-25dklık beklemenin ardından sıra bana geliyor ve sadece kabin bagajım olduğu için herhangi bir uçak altı bagaj vermeden biniş kartımla beraber kontuardan ayrılıp hemen arka tarafta bulunan yurtdışı çıkış harç pulunu almaya koyuluyorum. Hiçbir ülkede rastlamadığım ve nasıl bir uygulama olduğunu anlamadığım için fazla sorgulamıyor 15 tl yi devletimize ödedikten sonra pasaport kontrolü bölümüne geçiyorum.

Daha önceden annemin çalıştığı kurumdan aldığım ıslak imzalı, mühürlü, elektronik imzalı ve kaymakam imzalı (açıkçası alınabilecek tüm resmi onayları içeren) yurtdışına çıkış izin belgemle beraber Sabiha Gökçen Havalimanı Dış Hatlar Terminalindeki pasaport kontrolü masalarının en solundaki Vize İhlal Ofisine (görevli biri nerede olduğunu gösterecektir) yöneliyorum. Erken saatlerde orada olduğum için önümdeki 5-6 kişi ile beraber belgelerimiz aslını ve biniş kartlarımızın ve pasaportlarımızın fotokopilerini bırakarak "Kontrol Edilmiştir" mühürlerimizi alarak 6 numaralı pasaport kontrol gişesinden çıkış yapıyoruz.

Açıkçası "Acaba bir sorun çıkar da geri döndürülür müyüm" korkusu beni psikolojik olarak çok etkiledi bu ana kadar. Ardından gidiyorum elimi yüzümü yıkıyor ve kahvaltılık bir şeyler alıyorum ve uçağımın kapısına yol alıyorum. Yaklaşık 2 saat kadar havalimanı trafiğini izleyip internette gezindikten sonra BOARDİNG başlıyor ve uçağa biniyorum. 10-15 dk gecikme ile havalanıyor ve yola koyuluyoruz.

Pegasusta biniş saatinden bir gün öncesine kadar yemek siparişi verilebildiğini unutan ben maalesef uçakta yüzde 20 daha pahalıya karnımı doyuruyor ve etraftaki sarhoş insanları izlemeye devam ediyorum uçuş esnasında. Wc'de sigara içenler mi, yanlış koltuğa oturanlar mı çocuğunun arkasından koşturan anne babalar mı.. ne ararsanız var pegasus ta. +Ucuz mu? -ucuz. O halde benim için sorun yok :)


3 saat 15 dk lık uçuşun ardından bol kuyruk rüzgarlı ve mide bulandıran bir iniş yapıyor ve beni hayal kırıklığına uğratan Stockholm Arlanda(ARN) Havalimanının 5 numaralı terminaline yanaşıyoruz. Değişik bir tüp geçit ve dolambaçlı bir yolun ardından bizim evdeki salondan hallice bir pasaport kontrol salonuna ulaşıyorum. Türk asıllı bir pasaport polisine denk geliyor ve "nerede kaç gün kalacaksınız?" gibi sorulara cevap vererek giriş yapıyorum ülkeye. Ne duty-free ne market hiç birşey görmeden terminalden çıkıyorum. Çıkış kapısına yakın bir noktadan "Flysbussarna" yani havalimanı shuttle larının biletinin satıldığı makineden 119SEK karşılığında Maximum kartımla şehir merkezine biletimi alıyor ve otobüsüme doğru yol alıyorum. 40 dk lık doğa ve düzen temalı yolculuğun ardından "cityterminalen" durağında iniyorum ve hemen 500m uzaklıktaki hostelime doğru yürümeye başlıyorum.

Hava 20-25 derece civarı olduğu için gölgelerde hafiften üşüyerek "Stockholm City Backpackers Hostel" e varıyorum. Güler yüzlü ve çok yardımcı resepsiyon görevlilerine başvuruyor check-in yaparak odama geçiyorum. Eşyalarımı yerleştirip yatağımı seçtikten sonra tur boyunca ihtiyacım olacak birtakım eşyalar için hemen arka sokakta olduğunu haritadan öğrendiğim "LİDL" markete gidiyorum. Marketlerde poşetin parayla olduğunu unutan ben aldıklarımı montun cebine sıkıştırıp geri dönmeye koyuluyorum otele.

Sokakları bir kez daha karıştıran ben küçük bir halk pazarının olduğu bir meydana çıkıyorum. Yerel meyve ve sebzenin, çiçeklerin ve hediyelik eşyaların satıldığı bu alan bahsi geçen Konyalı Türklerin ve göçmenlerin çalıştığı tezgahlarla dolup taşıyor. Tezgahtarların kendi aralarında geçen muhabbetleri hep türkçe ve bulgarca burada. Bende kendime yakın hissettiğim bir abiye selam verip halini hatrını soruyorum. Kendisi Hüseyin abi ve 12 senedir burada çalışan bir esnaf abimiz. Beni birşeyler ısmarlamak üzere yanına çağırıyor. Çok girişken ve cana yakın hüseyin abiyle kısa bir süre sohbet edip birkaç tüyo alıyorum. Elimdeki eşyaları görünce bana oradan bir poşet ayarlıyor sağolsun. Ayrıca Türkiye'den getirip sattığı kara incirlerden de ikram ediyor. Yüzümdeki gülümsemeyle beraber otele doğru yol alıyorum daha sonra yanına tekrar uğramak üzere..

Duş alıp biraz dinlendikten sonra gün batımına doğru her zaman yaptığım gibi şehir haritamı alarak şöyle bir etrafı tanıyıp kolaçan etmek ve akşam yemeği yemek üzere dışarı çıkıyorum.

Otelimin bulunduğu "Vasagatan" caddesinden eski çarşı bölgesi olan"Gamla Stan"a doğru yürürken yolun solunda "Kebab House" isimli dönerciyi görüyor ve akşam yemeğimi burada yiyebileceğimi düşünerek devam ediyorum. İş çıkış saatine denk gelmemden dolayı sokaklar çok kalabalık. güneş henüz etkisini kaybettiği için hava hafiften rüzgarında etkisi ile soğumaya başlıyor.



Gamla Stan bölgesine şöyle bir göz attıktan sonra "Kornhamnstorg" meydanına geliyor ve haritama göz gezdiriyorum. Karşımda duran hafif dağlık ve yüksek rakımlı "Södermalm" bölgesi biraz beni yoracakmış gibi görünse de "-Erkenden otele gidip ne yapacağım.." diyerekten başlıyorum keşfe. Gün batımına denk geldiğim için köprü ve çevresinde güzel pozlar yakalıyorum. Köprüyü geçerek "Götgatan" caddesinde ve ara sokaklarda pozlar yakalamaya devam ediyorum. İlerleye ilerleye "Södermalm" alışveriş merkezinin bulunduğu meydana geliyor ve biraz burada vakit geçiriyorum.


Haritaya baktığımda otelimden epey uzaklaştığımı fark ediyor ve tam ters istikamette başlangıç noktama doğru yürüyüşüme başlıyorum. Aslına bakarsanız izlediğim rota üzerinde birçok noktadan metro ve otobüsler geçmekte idi. Fakat havanın güzelliği, bilhassa İzmir den geldiğimi düşünürsek, ve şehir içinde toplu ulaşımı çok sevmememden ötürü yürümeyi veya bisiklet kiralamayı tercih ediyorum genel olarak. Gamla Stan a geldiğimde geldiğim sokaklardan farklı olarak "Kungliga Slottet" olarak bilinen kraliyet köşkünün bulunduğu sokakları kullanıyor, aynı zamanda güzel kareler de yakalıyorum zifiri karanlıkta.

Sokaklar geceleri karanlık oluyor bu bölgede. Yalnızca gaz lambasını anımsatan sokak lambaları var duvarlarda ve yerel halk buralardaki butik restoran ve kafelerde loş ışıkta sohbet ediyorlar veya içkilerini yudumluyorlar. Zaman zaman elimde kameramı gören isveçliler biraz garipser gibi dursalarda aldırış etmeden devam ediyorlar yollarına. Bende sokakları geze geze otelimin bulunduğu caddeye çıkıyorum tekrardan.


Akşam yemeğimi yedikten sonra otele geçiyorum. Odamı 12 kişi ile paylaştığım için sağımdaki solumdaki insanlara selam veriyorum, onlar da veriyor doğal olarak. Tanışıyor, sohbet ediyoruz. Kimi zaman beraber zaman geçiriyor internet üzerinden arkadaşlığımızı sürdürüyoruz. Çoğu zaman bu paylaşımlı oda konusunda çekintisi olan, her fırsatta bana meraklı sorular soran yakınlarımda olmuyor değil. Belki siz de bunu merak ediyorsunuz, olabilir yani. Aslına bakarsanız kötü insanlar heryerde var. Bir kaç kez bana zararları dokunmasada karşılaştım. Ama odadakilerin ve oteldekilerin çoğu 20li yaşlarda olduğu için ve aynı ben gibi haftalık yada aylık gezilere çıkan gezginler (backpackers diye adlandırılır, sırt çantalı olurlar) oldukları için pek sorun olmuyor. Herkes eşyalarını koruma, sağlam bir uyku ve tatil amacıyla bulundukları için kötü niyet olmuyor genel olarak. Yani sıkıntı yok :))


2. GÜN

Ertesi gün (çarşamba günü) için elbette Ücretsiz şehir turuna (Free walking tour) katılmak gibi bir planım olsa da akşamdan resepsiyona kiralık bisiklet konusunu sorarken çarşamba ve cuma günleri bisiklet turları olduğunu öğreniyorum. Sabah erkenden kalkıyor ve otelin kahvaltısından satın alıp karnımı doyurduktan sonra bisikletimi seçmeye koyuluyorum. Bu arada kahvaltı için ödediğim para kendilerinin de söylediği gibi yan taraftaki kahveciden alabileceğim kahve+pohaça fiyatı idi. Yani gayet paranın karşılığını veren bir hizmetti (Value for money). Tabii bu arada free tour işi iptal oldu artık bugün için ;)


Saat 10'u gösterdiğinde otel çalışanlarından ve aynı zamanda tur rehberimiz Eric bağırıp çağırmaya başlıyor. Şehrin belki de yürüyerek ulaşamayacağımız yerlerine gideceğimizi söylerken bizleri çokta tarihe boğmayacağını söylüyor kendisi. Tura Noormalm yani otelin bulunduğu bölgeden başlıyoruz. Sırayla Gamlastan, Sodermalm, Hornstull, Langholmen, Marieberg ve Kungsholmen mahallelerinde pedalladıktan sonra otele geri dönüyoruz. 2.5 saatlik tur esnasında zaman zaman manzarası güzel noktalara (Nice view points) uğruyoruz. Sizlerinde gitmesini tavsiye ettiğim ve Soder'de bulunan aşağıda göstereceğim nokta şehri tamamıyla gören ve manzarası güzel olan bir nokta. Eric burada bize çay ve kahve ikramı yaparak manzaranın keyfini çıkarmamızı sağladı sağolsun. Tabi aynı zamanda tura katılan bizler de kaynaşmış olduk :)





Turun ardından haritada yer talimi yaparken tam da benim harita üzerinden planladığım bir rota üzerinden şehir turu yaptığımızı fark ediyorum. Bisikletleri bıraktıktan sonra içeri odama doğru ilerlerken dün geçerken selamlaştığım bir türk arkadaşa rastlıyorum mutfakta. Selam veriyor ve bir saat kadar sohbet ediyoruz. Daha sonra odalara geçerken aynı odada olduğumuz ortaya çıkıyor :) Daha önce tanışamamamızın sebebi büyük ihtimalle onun gece varması ve saat 11'den sonra gürültü yapmanın yasak olmasıdır. Bu esnada günün geri kalanı için yaptığımız planlardan bahsederken bende ananemin börekleri ve marketten aldığım abur cubur ile karnımı doyuruyorum.


Daha sonra kendisi günü değerlendirmek üzere ayrılıyor ve bende ortak alandaki bilgisayarlardan birinden şehrin başka nerelerine gitsem diye bakınıyorum. O esnada bisiklet turunda tanıştığım Hollandalı arkadaşım Tom odasından ayrılırken yanıma geliyor. Ayaküstü muhabbet ederken turdan sonra neler yaptığını ve bugün nerelere gideceğini soruyorum ve benim de planladığım ve herkesin kesin gitmelisin dediği "Djurgarden" isimli parka gideceğini öğreniyorum. "İstersen beraber gidelim?" teklifini de alınca öncelikle onun sonraki 2 gün kalacağı otele geçip eşyalarını bırakıyoruz ve parka doğru yol alıyoruz.



Djurgarden aslında bir park mı yada mahalle mi halen bilmiyorum ama gerçekten çok sakin ve kafa dinlemelik bir ada bölgesi. Yaklaşık 3 saatte yüzde 75'lik kısmını geziyoruz arkadaşımla beraber. Tur esnasında siyaset, politika, teknoloji, bilim, doğa.. aklınıza gelebilecek her konuda fikirlerimizi paylaşıyor gelecek hakkında fikir alışverişinde bulunuyor ve planlarımızdan bahsediyoruz birbirimize. Benim için ingilizce ve dünya görüşü konularında gayet faydalı bir turun ardından vedalaşıp ayrılıyoruz. O vapurla Sodermalm'a yol alıyor bense yürüyerek Ostermalm bölgesine doğru yol alıyorum.

Zengin ve elit bir mahalle Oster. Olabildiğince lüks restoran ve butikler, geniş otoparklar ve parklar, klasik ve modern Nordic mimarisini yansıtan binalar var burada. Koca bisiklet turu ve djurgarden turundan sonra yürüyecek hali kalmayan ben karanlık çökerken arşınlıyorum sokakları. Buradan geçmekte ki amacım görmediğim bir yer kalmaması ve otelimin bulunduğu yerin sağ ve üst bölgelerinden geçerek Hemköp isimli markete uğramak aslında.


Uzun bir yürüyüşün ardından havalimanından gelirken otobüsle geçtiğimiz caddelerden geçe geçe markete ulaşıyorum. Akşam yemeği için birkaç erzak aldıktan sonra otele varıyorum. Üzerimi değiştirip duş aldıktan sonra otelin sunduğu ücretsiz makarna ile karnımı doyuruyor ve biraz ortak alanda vakit geçirdikten sonra günü sonlandırıyorum. Yorucu bir gün olmasına rağmen bugün çok gezdim ve epey yol aldım. Yarın ki planım enerjim doğrultusunda uzun bir yol bekliyor yine..

3.GÜN

Bugünün Stockholm'deki son günüm olduğunu ve iyi değerlendirmem gerektiğini bilerek uyanıyorum sabah 9 sularında. 10'a kadar yatağımı boşaltıp, eşyalarımı topladıktan sonra kahvaltı etmek için çıkıyorum odadan. Muhteşem doyurucu kahvaltımı yaptıktan sonra ihtiyacım olan eşyalarımı bel çantama atıp, sırt çantamı otelin bavul odasına bırakıyorum otelden ayrılmadan önce. Akşam otobüsle Malmö'ye geçeceğim için çantamı buradan alıp geçmeyi planlıyorum. Diğer türlü otogardaki günlüğü en az 6 euro olan kilitli dolaplara bırakmaktan başka şansım yok.


Kahvaltı esnasında harita üzerinden çizdiğim rotadan yoluma koyuluyorum. İlk hedefim şehrin belediyesi yani "Stockholms Stadshus". Dünkü bisiklet turu sırasında buraya kısa bir süreliğine uğramıştık ve rehberimiz kesinlikle buraya tekrar gelin demişti ve bende öyle yaptım. İçerisideki hediye dükkanını gezdikten sonra birkaç hediyelik alarak nehir kenarına geçiyorum. Şehrin sembollerinin göründüğü bu noktadan güzel kareler yakalamaya çalışıyorum ama başarılı olup olmadığına siz karar verin artık.


Ardından deniz kıyısından ilerlerken yelken yarışı finallerine denk geliyorum. Takımlar henüz ortada olmasa da teknelere biraz göz gezdirdikten sonra sponsor bmw nin i8 aracını fark ediyor ve yakından inceleme fırsatı buluyorum. Ardından saatin ilerlediğini görerek ve Kungsholmen mahallesinin iç kısımlarına doğru yürümeye koyuluyorum. Banka ve küçük çaplı iş merkezlerinin olduğu bu bölgede de gelir seviyesi oldukça yüksek. Süper otomobillerin süslediği sokaklardan geçerek "Rålambshovsparken" isimli parktan geçiyor ve "Västerbron" köprüsüne yöneliyorum. Köprü üzerinde güzel pozlar yakaladıktan sonra güneş altında daha fazla zaman kaybetmeden yoluma koyuluyorum. Önümüzdeki 2 saat boyunca çokta heyecanlı olmayan zaman dilimi içerisinde dinlene dinlene Sodermalm bölgesinin güney yakasını tamamen çevreleyen kıyı şeridini keşfediyorum.


Çocuk, bebek, agaç ve marina temalı bu yürüyüşün ardından kendimi Cruise gemilerini yanaştığı limanda buluyorum istemeden. Görülecek bir şeyin olmadığı bu alandan hızlıca insanları arasından çıkarak Tom'un tavsiye ettiği "Fotografiska" isimli fotoğraf müzesine geliyorum. Saatin 3 olduğunu görünce müzenin kapandığını fark ediyor ve orada bulunan hediye mağazına uğrayarak yoluma devam ediyorum. Bugüne kadar hatıralık herhangi birşey alamadığım için bu dükkanların yoğun olduğu eski çarşıya doğru yürüyüşümü sürdürüyorum.







Tam iş çıkışı saatine denk geldiğim için sokaklar oldukça kalabalık bu saatlerde. Gamla Stan'ı bir de gündüz gördükten sonra beğendiğim birkaç hediyelik eşyayı alarak Hüseyin abinin tezgahına uğramak üzere sokaklarda geze geze yürümeye devam ediyorum. Tezgaha gelince yine maharetini gösteren hüseyin abiye selam veriyorum. Az biraz sohbet ettikten sonra vedalaşmadan önce yemek yiyecek bir yer tavsiyesi alıyor ve ayrılıyorum yanından.



Hizmetini çok beğendiğim İZMİR KEBAB isimli dönercide karnımı doyuruyorum. Ayranın ve suyun ücretsiz olduğu mekana gelmenizi tavsiye etmeden geçemeyeceğim. Diğer kebabçıya göre daha doyurucu yemeğin ardından güleryüzlü ve izmirli abilerimizle biraz sohbet edip yanlarından ayrılıyorum. Bulması biraz zor olduğu için tarif edeyim isterseniz. Tam olarak bu haritadaki pazaryerinin yanındaki avm nin -1. katında. yürüyen merdivenden inip sağa döndüğünüzde göreceksiniz.





Ayrıca yeri gelmişken söyleyeyim. Heryerde bulunan 3-5 market var. Bunlar presbyran, coop, hemköp ve ıca. Fotoğraflarıda aşağıda zaten.




 Saat akşam 5 gibi yürümekten enerjisi biten ben geriye kalan zamanı birazda yapacak bir şey kalmamasından dolayı otelde geçirmeye karar verdim o an. Ortak alandaki bilgisayarda 2-3 saat geçirdikten sonra şans eseri fark ettiğim duştan yararlanarak biraz olsun enerjimi topluyor ve rahatlıyorum. Üstümü başımı değiştirerek otobüs yolculuğum için hazırlandıktan sonra saat akşam 10.30 gibi otelden ayrılıyorum ve hemen yakındaki otogara doğru yol alıyorum Sonrasında 20dk rötarlı gelen otobüse atlayarak gece boyunca çokta beni tatmin etmeyen bir FLİXBUS yolculuğunun ardından Malmö Ana tren istasyonun oraya varmış oluyorum.

Evet 3 gün kaç kelimeye, kaç paragrafa, kaç sayfaya sığdı bilmiyorum ama yıllardır hayalini kurduğum "Stockholm" böylece bitmiş oldu. Uzun ve belkide biraz edebi bir yazı oldu ama insanın yazarkenki ruh halini yansıtıyor yazılar işte.. Umarım okurken tıp ki ben gibi eğlenmişsinizdir :)

Son olarak bu yazımla veya önceki yazılarımla ilgili merak ettiğiniz veya sormak istediğiniz bir konuda beni yukarıdaki "Kim bu Hasan ERCAN" kısmındaki mail adreslerimden ve Instagram veya facebook hesabımdan rahatsız etmeyi unutmayın :)) Fotoğraflar kendi çekimim olup ve tüm hakları saklıdır.

Bir sonraki Malmö yazımda görüşmek üzere. Hepinize bol şans :)

Yol açık yola çık..

Hasan ERCAN
23.09.2016
İZMİR