26 Temmuz 2016 Salı

7 Günlük Baltık Turu: Vilnius/LİTVANYA

Merhaba sevgili okur. Üzerinden uzun zaman geçmiş olmasına rağmen bloğun varlığını bugün tekrar farkettim.Vilnius, vilnüs... yani Litvanya'nın başkent şehrindeki gezi anılarımı anlatayım dedim bu yazımda.


Hatırlarsanız bu geziyi geçen sene yaz aylarında yapmıştım. Bahane üretmeye gerek yok açıkçası, yazmaya üşendim dostlar. Video arşivimi karıştırır iken birden anılar canlandı gözümde ve kelimelere dökeyim dedim.

En son Tallinn'den sabah saatlerinde otobüse binmiştim doğru hatırlıyor isem. Sabah 8 sularında bindiğim otobüsten akşam 7 buçuk sularında indim abi. Şimdi ordan abi sen ne yaptın 12 saat otobüsle mi gelinir falan dediğinizi duyar gibiyim. Fakat rotam doğrultusunda bu şekilde olması gerekti. Neyse bedava sıcak çikolatalı, brownili, kruvasanlı bir yolculuktu bu. Otobüsün yemek, wc molası vermesi gibi durumlar orada yok malesef. Wc araçlarda zaten var. Vilnius tren istasyonuna yakın olan şu aşağıdaki otobüs terminalinde (Autobusovi Stotis gibi bir ismi vardı) indim otobüsten. Daha önceden cep telefonumdan gideceğim hostelin (Hostelgate) rotasını kaydettiğim için çok hosteli bulmak çok sorun olmadı benim için. Hali hazırda hostelin konumunu hem şehir merkezine hem de otogara göre ayarlamıştım zaten. 10-15 dk'lık yürüyüşten sonra kolayca ulaştım ve check-in yaptım. Eşyalarımı bırakmadan önce portekizli birkaç gençle tanıştım. Onlar buraya erasmus için gelmişler ve yurt bulana kadar hostelde kalacaklarmış meğersem. Bir sıcakkanlılar görmeniz lazım. Akdeniz insanı başka :)


Ardından odama gidip çantalarımı bıraktım ve yatağımı kaptım :) Her zaman yaptığım gibi ilk günün akşamüstüsünden etrafı kolaçan etmek ve yemek için sokaklarda kaybolmaya koyuldum. Hostelin hemen 100m aşağısında bizim konsolosluğu gördüm. Sonrasında meydana bir süre oturdum ve insanları seyrettim. Akşam karanlığı çöktüğünde etraftaki birkaç kulüp ve otelden müzik sesleri çıkmaya başladı tabi.Yemeğin ardından marketten 3-5 küçük birşeyler aldıktan sonra hostele geçtim ve sabahın erken saatlerine kadar mis gibi bir uyku çektim. Uyandığımda yine hiçbir yorgunluk hissi yoktu abi. Nasıl oluyor bilmiyorum ama gram yorgunluk yok ve müthiş bir enerji anlatamam.

Hostelin mutfağındaki malzemelerle kendime sahanda yumurtalı, meyve sulu bir kahvaltı hazırladıktan sonra teçhizatı topladım ve meydana topukladım. Free tour vazgeçilmezim dostlar. Yine buldum sarı çantalı aşağıdaki ekibi. Kendileri saat 12 yi 10 geçe falan malum kalabalığı görünce bağırmaya başlıyorlar zaten. Genelde 2-3 kişi geliyorlar ve topluluğu eşit sayıda paylaşarak kendi rotalarında bizi gezdiriyorlar. 2.5-3 saat süren turun ardından organizasyon için bahşiş isteyerek işlerine dönüyorlar. İsmini hatırlamadığım şirin rehberimiz bizi gezdirirken baya kafamızı şişirmişti onu hatırlıyorum. Genelde bu tip insanlar espritüel, enerjik ve girişken olurken bizimki baya utangaç, gıcık sesli ve ciddi idi. Gidip yanına soru sormasak tarihten başka bir şey öğrenemezdik herhalde.




Hayal kırıklığı yaratan ama şehir merkezini tanımamı sağlayan turun ardından isteyenler ile yöresel yemeklerin olduğu bir restorana gidilmesi kararlaştırıldı.Yaklaşık 10 kişilik bir grupla oraya gidildi ve bende katıldım. Görüntüsü çok değişik olan yemekler yendi ve tatlı kısmında bende onlara eşlik ettim. Meşhur tatlılarından kakaolu browninin tadına da bakmadan gelmedim ama açıkçası Polonya'da Lidl'dan aldığım browni kat kat daha güzeldi diye düşünüyorum, neyse turistik gezi işte :D


Tatlıda yendikten sonra Hasan durur mu orda? durmaz tabi. Gruba veda ederek arka cebimden çektim haritamı ve bisikletçinin yerini aramaya koyuldum. Maalesef ki yemekten dolayı günlük bisiklet turunu kaçırmıştım ama sonra iyi ki kaçırmışım dedim kendi kendime. Bazen insan kendi başına bir şeylerden daha çok zevk alabiliyor.


10 euro bisiklete 100 euroda kapora vererek akşam 8 e kadar bisikleti kiraladım ve pedalladım. İlk önce katedral meydanının yanında kalan ismini hatırlamadığım tepeye çıktım(yukarıda) ve güneşin şehre vuruşunu izledim. Ardından diğer patikayı takip ederek tepeden aşağı indim ve doğu yönünde nehir kıyısından devam ettim. Bir süre sonra şehrin o tarafında hareket olmayacağını düşünerek bulduğum ilk köprüden karşıya geçtim ve ters yönde nehrin kıyısından doğru gökdelen ve iş merkezlerinin olduğu yöne doğru ilerledim. Bir elimde kamera öteki elimde harita (bisikleti nasıl sürüyorsam artık) o sokak senin bu sokak benim sürdüm işte bisikleti. Bisikletçinin mutlaka git dediği parka doğru yol aldım. Ara sıra nehir kıyısından, bazen de parklardan geçe geçe malum parka geldim.


Arkadaşlar park dediğiniz iki salıncak, iki kaydırak değil. Kocaman bir mahalle gibi. Girişinde kaybolursanız şurayı arayın falan yazıyor o şekilde. Bahsi geçen nehrin çevrelediği bu park ki kendisini aşağıda haritada görebilirsiniz, merkezinde kocaman bir tribün ve sanırım futbol sahası vardı. Etrafında yürüyüş ve bisiklet yolları, trekking alanları ve koşu yolları, böyle ağaçların falan devrildiği değişik yollar, kaykaycılar, scooter sürenler yani her spor dalına uygun bir yer. Dibim düştü desem yeridir. Oksijenden başınızın döneceği ve giderseniz mutlaka uğramanız gereken bir mekan. He bu arada nehrin kıyısındaki patikalarda çadır atanlarda gördüm. Orada konaklayan backpacker'lar vardı yani ;-) Parktan çıktığımda saat 8 e yaklaşıyordu ve ben oraya herhalde 6:30 gibi gelmiştim. Etrafından bir tur attım ve her yerini gezemedim yani siz düşünün artık ne kadar büyük.



Bisikleti geri vermeye giderken bir tane markete girdim ve birkaç ponçikle, su, kola falan aldım. Daha sonra bisikleti teslim ettim ve gedimina caddesi üzerinden katedral meydanına doğru yürüdüm. Yürürken köşede KFC'yi gördüm ve benim gözler faltaşı tabi.

Daha önce barcelonada da yaptığım ve yapmaktan keyif duyduğum şeyi yapmak için yola devam ettim. Kfc'nin kova tavuklu menüsü arkadaşlar. Türkiye'de KFC'yi sevmiyorum ama orada tadı bir farklı yahu. Menümü aldım ve katedral meydanında bir banka kurularak sindire sindire yedim ve mutluluğum tarif edilemez :) Daha sonra arta kalan hamburgerin üzerine bir not bırakarak oradan yavaşça yürümeye başladım çünkü hava hafiften üşütmeye başlamıştı. Sağa sola bakarken bir de ne göreyim. Tallinn de tanıştığım arkadaş benim 3 bank yanımda tek başına oturmuş etrafı seyrediyor :) Selamlaştık falan oturdum yanına. O da bayağı şaşırdı bende. 1-2 saat muhabbetin ardından artık soğuk dayanılmaz olmaya başlayınca ayrıldık tekrar. Onun hosteli benimkinin aksi yönünde olmasa herhalde geceyi yine beraber geçirirdik diye düşünüyorum.


Neyse ben yine markete doğru yol aldım. Ertesi gün yolsa atıştırmalık bir şeyler aldım ve otele geçtim. Common room da birkaç kişiyle tanışıp, sohbet ettikten sonra geç saatlerde odama geçtim ve temiz bir uyku çektim.

Sabah erken saatlerde otelden ayrılarak geldiğim otogara doğru yol aldım. Diğer yolculuklarımda Ecolines firmasını kullanmıştım eğer okuduysanız görmüş olmalısınız. Bu sefer ise Lux Express den bilet almıştım Riga'ya. Sebebi büyük bir ihtimalle ya kalkış saati yada fiyat olsa gerek, böyle bir seçim yaptım. Şunu söylemeden geçemeyeceğim otobüs gerçekten lükstü arkadaşlar. Otobüsün 0 kilometre olmasının da etkisi muhakkak vardır ama çok güzel bir yolculuktu Riga'ya doğru. Ücretsiz sıcak içecekler, hızlı wi-fi, koltuk arkası ekranlar, elektrik prizleri ve yolculuk konforu gayet hoştu doğrusu.


Genel olarak Vilnius'la ilgili ne düşündüğümü söylersem, polonya ile letonya arasında karışık bir ülke diyebilirim. Gelişmişlik, şehir yaşamı, insanların sıcak kanlı olması, fiyatlar, tarih ve kültür açısından bu iki ülkeye de komşu olması bakımından gayet benzer yanları var. Oraya gittiğim için pişman mıyım? hiç de değil ama 2 günlük bir gezi yeterlidir diye düşünüyorum. Merkez dışında gidilecek birkaç yer daha var(mesela trakai). Eğer oralara da gitmek isterseniz 3-4 gün yeterli olacaktır benim gibi bir gezgin için. Bildiğiniz üzere çok önemli değilse para vererek müzeye, kiliseye girmem arkadaşlar. Tarihe pek merakım yok. En azından tarihi yerlere odaklanmaya. Diğer türlü gerçekten çok ilginç hikayeler, gezilecek müzeler, kiliseler mevcut. Meraklısına duyurulur. Bu arada şehri gezerken toplu taşımayı hiç kullanmadım, gerekte yok eğer uzak bir yerde konaklamayacaksanız. Hepsi bu..

Yazının devamında normalde 1 günlük Riga turu daha olacaktı. Kayda değer pek bir şey olmadığı için şurada biraz da ondan bahsedelim. Gidiş-dönüş için Riga'yı tercih ettiğimden dolayı dönüş uçuşu ve birkaç erasmus arkadaşımla buluşmak üzere Rigaya yol aldım ertesi gün. Yine bir backpacker hostelinde konakladım ve geldiğim günlerde aklımda kalan birkaç yeri keşfedip birkaç hatıra eşya alarak bir gün daha geçirdim. Hediyelik eşyalar konusunda birçok yer gibi burası da gözünü açmış diyebilirim. Çok ucuz değiller yani :-/ Son olarak şunu da söylemeden geçemeyeceğim aslına bakarsanız. 8 gün boyunca tam bir yaz havasının olduğu gezimin son gününde Riga'da öyle bir soğukla karşılaştım ki hava utanmasa kar yağacaktı yemin ederim. Havalimanı otobüsüne kendimi zor attım açıkçası.

Evet dostlar yazıyı burada keserken sonuna kadar okuyanlara teşekkür eder, sorularınız olursa mutlaka benimle Instagram veya facebook üzerinden veya mail adreslerimden çekinmeden iletişime geçin. Bildiklerimi paylaşmaktan memnun olurum. Kendinize iyi bakın, yola çıkın.


Bu arada eğer bu yaz eğer yeşil pasaporttan havaalanına takılmayıp gidebilirsem dönüşte Stockholm, Malmö, Kopenhag ve Hamburg'tan oluşan İskandinavya turumun anıları ile sizinle paylaşıyor olacağım. ;-)

Yol açık yola çık :)

Bunlarda sınırlı sayıda çektiğim kareler:

















Hasan ERCAN
26.07.2016
Karabük

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder